ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ

SINIF DIŞI ÖĞRETİM TEKNİKLERİ
GÖRÜŞME (MÜLAKAT)

Giriş
Öğrenilmesi istenilen konuyla ilgili bilgilerin alanında uzman kişiler tarafından sınıfta veya sınıf ortamı dışında aktarılmasına dayalı bir öğretim tekniğidir (Yahşi, 2015). Uzman kişi, eldeki imkanlar dahilinde sınıf ortamında veya sınıf dışında belirlenmiş bir yerde görüşme sağlayabilir. Alanında uzman kişi, konuyla ilgili derinlemesine tecrübe ve bilgiye sahip olduğu için öğrenci üzerinde bilişsel ve duyuşsal iz bırakır. Dolayısıyla öğrencinin öğrenmeyi ilk elden ve verimli bir şekilde sağlamış olduğunu söyleyebiliriz.
Görüşme Tekniği ile İlgili Bazı Özellikler
 Belli bir konuda uzmanlaşmış kişilerle diyalog kurularak ilk elden öğrenmeyi sağlamak amaçlanır.
 Amaç: İlk elden bilgiyi elde ederek geleneksel sınıf ortamı ve geleneksel öğrenme stilinden uzaklaşmaktır (Salman İçli, 2021).
 Öğrencilerin öğrenme sürecinde öğretmene bağlı olmaktan kurtarılması amaçlanır.
 Görüşmeler, soruların daha önce hazırlanmasıyla yani “yapılandırılmış” ve soruların görüşme sırasında doğaçlama sorulduğu “yapılandırılmamış” görüşme şeklinde yapılabilmektedir (Yahşi, 2015).
 Görüşmenin yapılacağı ortam daha önceden planlanmış olmalıdır.

Görüşme Tekniği için Bazı Önemli İlkeler
 Diğer tüm sınıf dışı öğretim tekniklerinde olduğu gibi görüşme tekniğinde de bir hedefin olması, eğitsel bir muhteva taşıması ve öğrenciye hitap etmesi gerekmektedir.
 Görüşme tekniği uygulanmadan önce öğrencilere bilgi verilmelidir.
 Görüşme tekniği yapılmak isteniyorsa önceden mutlaka planlama yapılmalıdır.
 Farklı yaş ve meslek gruplarındaki kişilerin öğrencilere tecrübe ve bilgilerini aktarması hedeflenmektedir (Tanık, 2022).
 Görüşme esnasında sorulacak sorular daha önce hazırlanacaksa bu mutlaka öğretmenin gözetiminde olmalıdır.
 Görüşme sırasında kayıt alınacaksa mutlaka daha önceden planlaması yapılmalıdır.
 Uzman kişi ile görüşme için vakitlice iletişime geçilmeli ve görüşmenin yapılacağı mekan belirlenmelidir.
 Görüşmenin sınıfta yapılması planlanıyorsa buna göre sınıf ortamının görüşme için hazır hale getirilmesi gerekmektedir.
 Görüşme tekniğinin en önemli ilkesi birincil kaynaktan bilgiyi ve öğrenmeyi sağlamasıdır.

Görüşme Süreci ve Uzman Kişi
Görüşme sürecinde;
• Görüşme sürecinden önce konu belirlenmelidir.
• Konuyla ilgili doğru uzman kişi seçilmelidir.
• Doğru bir mekan belirlenmelidir.
• Konuya uygun sorular seçilmeli veya görüşme sırasında doğru sorular sorulmalıdır.
• Görüşmede elde edilen veriler kayda alınıp düzenlenmeli ve bu düzenlenen veriler derli, toplu bir rapor haline getirilmelidir.
Uzman kişi;
• Alanında yetkin olmalıdır.
• Ele alınan konu ile ilgili düzgün, anlaşılır bilgi vermelidir.
• Sorulan sorulara tatmin edici cevap vermelidir (Karabulut, 2021).

Yapılandırılmış ve Yapılandırılmamış Görüşme
a) Yapılandırılmış görüşme: Bu görüşmede sorular önceden hazırlanır (Yahşi, 2015). Yapılandırılmış görüşmede amaç öğrencilerin bilgi toplama, ön hazırlık yapma gibi becerileri kazanmasıdır.
b) Yapılandırılmamış görüşme: Bu görüşmede ise sorular önceden hazırlanmaz, görüşme esnasında doğaçlama olarak sorulur. Buradaki amaç uzmanın anlatımı sırasında öğrencinin bilgileri hızlı ve kontrollü olarak değerlendirmesi ve buna bağlı olarak uygun sorular sormasıdır. Bu bağlamda öğrencilerin bilgiyi anlama, yorumlama ve soru sorma becerilerini geliştirmeleri beklenir.

Görüşme Tekniğinin Yararlılıkları ve Sınırlılıkları
Yararlılıklar
 Farklı meslek sahibi kişiler ve farklı fikirler tanırlar.
 Öğrencinin özgüveni ve düşünme becerileri gelişir.
 Öğrencinin motivasyonu artar.
 Öğrencinin uzman görüşü alarak bilgiyi detaylandırma, bilgiyi yorumlama ve pekiştirme gibi bilişsel ve duyuşsal beceriler kazanması hedeflenir.
 Başka insanların hayatına, görevlerine anlayışlı ve saygılı olması hedeflenir.
 Öğrenilmesi gereken konu öğretmene bağlı olunmadan birincil kaynaktan elde edilmiş olunur.
 Geleneksel sınıf ortamından uzaklaşılır.
 İş birliği ve iletişim becerileri gelişir.

Sınırlılıklar

 Alanında uzman kişi öğrencilerin seviyesine inmekte zorlanabilir. Dolayısıyla öğrenci ve uzman arasında iletişim kopukluğu yaşanılabilir.
 Hazırlanma ve planlanma safhaları uzun zaman alabilir.
 Uzman kişiye erişim, uzman kişiden randevu almak zor ve zahmetli olabilir.
 Bu yöntem, öğrencilerin çabuk ve tutarlı düşünmesini, yerinde, anlaşılır soru sormasını istediği için her öğrenci bu etkinlikten/ yöntemden verim almayabilir (Tanık, 2022)
 Görüşme tekniği zaman, imkan ve hazırlık gibi şartların zor olmasından dolayı çok sık başvurulan bir öğretim tekniği değildir.
 Özgüveni düşük olan öğrenciler görüşme esnasında pasif olmak isteyebilirler.

Örnek Olay:
Murat, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenidir. Anlatacağı konular arasında “Günümüzde Yaşayan Yazarlarımız” adlı konu da vardır. Murat bu konuyu sadece sınıfta üstünkörü anlatmak istemez ve düşünür taşınır. Günümüzde yaşayan önemli bir yazar olan Orhan Pamuk’la iletişime geçer ve ondan randevu alır. Daha sonra Orhan Pamuk’u sınıfa gelmeye ikna eder. Bu bağlamda da öğrencilerine bilgi verir. Yapılacak görüşme için hazırlıklar yapılır, uygun sınıf ortamı oluşturulur, sorulmak istenen sorular Murat öğretmenin rehberliğinde hazırlanır. Orhan Pamuk uygun vakit geldiğinde sınıfa gelir. Orhan Pamuk yazarlık ile ilgili tecrübelerini, bilgilerini sınıfa aktarır. Daha sonra önceden hazırlanmış sorular yazara sorulur, yazar sorulara uygun cevaplar verir. Ayrıca önceden planlandığı gibi bu görüşme kayıt altına alınır. Bu görüşme hem sınıf için hem de Murat öğretmen için başarılı bir şekilde gerçekleşmiş olur ve ayrıca kalıcı bir öğrenme de sağlanmış olur. Murat öğretmen aldığı kaydı yazarında izniyle ileriki yıllarda derslerinde kullanmayı planlar.

Sonuç
Yukarıda genel hatlarıyla değindiğimiz görüşme tekniği eğer şartlar uygun olursa kullanılması elzem bir öğretim tekniğidir. Çünkü bu teknik birincil kaynaktan öğrenmeyi sağlamaktadır. Elbette bununla kalmayıp öğrencilerin geleneksel sınıf ortamının dışına çıkmasına imkan vermektedir. Ayrıca uzman kişilerin öğrencilerle doğrudan görüşme sağlaması, öğrenciler üzerinde olumlu bir etki yaratır. Öğrenciler, günlük hayatın kişiler üzerindeki getirilerini birinci elden görme fırsatı bulurlar. Birincil kaynaktan elde edilen bilgiler çoğu zaman öğretmenlerin sınıf ortamında sunduğu bilgiden daha kalıcı olduğu bilinmektedir. Bu halde görüşme tekniği öğrenciler için yepyeni pencereler açmaktadır. Uzman kişinin bilgi ve tecrübelerinden yararlanan bir öğrenci bilgi ve hayata daha farklı bakar. Fakat şunu unutmayalım ki görüşme tekniği sık uygulanamaz. Çünkü tekniğin getirdiği bazı sorunlar mevcuttur. Bunlar; uzman kişi ile iletişime geçilmesinin ve randevu alınmasının zor olması, planlama ve hazırlık safhalarının uzun sürmesi gibi nedenlerden dolayıdır. Ancak şartlar oluştuğu zaman kullanılabilecek bir tekniktir. Görüşme tekniğinin durumu ile ilgili bunları söylemek mevcuttur. Şahsi fikrim ise imkanlar el verdiği sürece tekniğin kullanılmasından kaçınılmamalıdır.

Kaynaklar
Yahşi, İ. (Ed.) (2015). Eğitim bilimleri ders notları (1. Baskı). Özgü Akademi Yayıncılık
Karabulut, G. (2021). Kpss öğretim yöntem ve teknikleri video ders notları. Hoca Kafası Yayınları.
Salman İçli, Z. (2021). Kpss program geliştirme / öğretim yöntem ve teknikleri video ders notları. Benim Hocam Yayıncılık.
Tanık, B. (Ed.) (2022). Kpss 2022 eğitim bilimleri konu anlatımlı modüler set öğretim yöntem ve teknikleri. Yedi İklim Yayıncılık.

Özel Öğretim Yöntemleri

ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ – SINIF DIŞI ÖĞRETİM TEKNİKLERİ
GÖRÜŞME ( MÜLAKAT)
Öğrenilmesi gereken konuyla ilgili bilgilerin alanında uzman kişiler tarafından sınıf ortamında veya sınıf dışında aktarılmasına dayalı öğretim tekniğidir. Uzman kişi şartlar dahilinde sınıf ortamında ya da sınıf dışında planlı bir ziyaret ile bilgilerini öğrencilere doğrudan aktarır. Görüşme öğrencilerin doğrudan veya dolaylı olarak bilişsel ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunur. Bu tekniğin en önemli amacı birincil kaynaktan bilgi sunmasıdır şeklinde söylenebilir.
Bu Teknikle İlgili Bazı Özellikler
-Belli bir konuda uzmanlaşmış kişilerle diyalog kurularak öğrenmeyi sağlamak amaçlanır. -Uzman kişinin konuyla ilgili bilgi, düşünce ve tecrübeleri öğrenciler üzerinde daha kalıcı ve etkileyici olur. -Görüşmeler “yapılandırılmış ( hazırlıklı) ve yapılandırılmamış (hazırlıksız)” olmak üzere ikiye ayrılır. -Öğrenciler geleneksel öğrenme sürecinden ve öğretmene bağlı olmaktan kurtarılması amaçlanır.

Görüşme Tekniği için Bazı Önemli İlkeler

  • Görüşme tekniği ve bu tekniğin uygulanacağı konu hakkında bilgi verilmelidir. -Mutlaka görüşmeden önce bir planlama yapılmalıdır. -Görüşme için soru hazırlanacaksa mutlaka öğretmenin rehberliğinde hazırlık yapılmalıdır. -Görüşme anında kayıt yapılacaksa öncelikle uzman kişiden izin alınmalı ve kayıtın nasıl yapılacağı planlanmalıdır. -Uzman kişi ile iletişime geçilmeli ve görüşmenin sınıfta mı sınıf dışında mı olacağı belirlenmelidir. –Görüşme sınıfta yapılacaksa eğer buna göre sınıf ortamı hazırlanmalıdır. -Ayrıca uzman kişi sınıfa getirildiği taktirde buna “ Kaynak Kişiden Faydalanma” da denilebilmektedir. —Bu tekniğin temel amacı öğrencilerin birincil kaynaktan öğrenmeyi gerçekleştirmesidir.

Yapılandırılmış ve Yapılandırılmamış Görüşme
A) Yapılandırılmış görüşmelerde sorular önceden hazırlanmış olur. Uzmana belli bir sıralama ile hazırlanmış sorular sorulur. Öğretimde bu teknik sıkça kullanılır.
B) Yapılandırılmamış görüşmeler ise kendiliğinden gerçekleşir. Bu görüşmelerde uzmana doğaçlama sorular sorulabilir.

Görüşme Tekniğinin Yararlılıkları ve Sınırlılıkları
Yararlılıklar:
-Farklı meslek grupları ve görüşleri tanıma olanağı sağlar. -Başkalarının görev ve sorumluluklarına anlayış ve saygıyla yaklaşmayı öğretir. -Öğrenci öğrenmesi gereken konu ile ilgili bilgiyi birinci elden alır. -Öğrenci görüşme sırasında uzmana soru sorarak özgüvenini arttırması beklenir. -Geleneksel sınıf ortamı daha yenilikçi bir ortama dönüşür. -Öğrencilerin araştırma, düşünme, problem çözme, inceleme ve sorgulama yetenekleri gelişir. -Öğrenciler işbirliği ve iletişim konularında gelişir. -Doğrudan bilgi edinme sağlanır. -İşitme ve konuşma temelli öğrenme tekniğidir. -Öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal gelişimlerini destekler.

Sınırlılıklar:
-Uzman öğrencilerin seviyesine inmeyebilir. Bu da beraberinde öğrencilerin uzmanı anlayamaması ve öğrenmenin gerçekleşememesine sebep olabilir. -Hazırlık ve planlama safhaları uzun vakit alabilir. -Uzman kişiyi bulma, randevu alma gibi durumlarda zorluklar yaşanabilir. -Genellikle çabuk düşünmeyi, açık-anlaşılır soru sorma yeteneği gerektirdiği için öğrenciler etkinlik dışı kalabilirler. -Görüşme tekniği zaman, imkan ve hazırlık istediği için sık başvurulan bir teknik değildir.

Örnek Olay:
Murat Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenidir. Anlatacağı konular arasında “Günümüzde Yaşayan Yazarlarımız” adlı konuda vardır. Murat bu konuyu sadece sınıfta üstünkörü anlatmak istemez ve düşünür taşınır. Günümüzde yaşayan önemli bir yazar olan Orhan Pamuk’la iletişime geçer ve ondan randevu alır. Daha sonra Orhan Pamuk’u sınıfa gelmeye ikna eder. Bu bağlamda da öğrencilerine bilgi verir. Yapılacak görüşme için hazırlıklar yapılır, uygun sınıf ortamı oluşturulur, sorulmak istenen sorular Murat öğretmenin rehberliğinde hazırlanır. Orhan Pamuk uygun vakit geldiğinde sınıfa gelir. Orhan Pamuk yazarlık ile ilgili tecrübelerini, bilgilerini sınıfa aktarır. Daha sonra önceden hazırlanmış sorular yazara sorulur, yazar sorulara uygun cevaplar verir. Ayrıca önceden planlandığı gibi bu görüşme kayıt altına alınır. Bu görüşme hem sınıf için hem de Murat öğretmen için başarılı bir şekilde gerçekleşmiş olur ve ayrıca kalıcı bir öğrenmede sağlanmış olur. Murat öğretmen aldığı kaydı yazarında izniyle ileriki yıllarda derslerinde kullanmayı planlar.

GAZNE, KARAHANLI VE BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETLERİ DÖNEMİNDE TÜRKÇENİN GENEL DURUMU

Öncelikle Türkçe, Sümer, Akad dillerinden daha sonra yazıya geçirilmiş olsa da en az onlar kadar eski bir dil olduğu kabul edilebilir. Diller yazıya geçirilme vakti gelene kadar toplumların sözlü geleneğinde yaşar. Bu dönem karanlık dönem olarak adlandırılabilir. Ancak unutulmamalıdır ki karanlık dönem olarak adlandırılan zamanda diller milletin şarkılarında, destanlarında, deyim ve atasözlerinde yaşar. Hatta sözlü gelenek çerçevesinde gelişerek yol kat eder. Bu bağlamda Türkçenin M.S 7-8 asırlarında yazılı örnekler vermesine kadar ki gelen tarihi süreçte belli bir yol kat ettiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla kat ettiği yolu biz ilk defa Türklere ait olan Orhun Yazıtları’nda görebiliyoruz. Daha sonra tarih süreç içerisinde Türkçe varlığını kanıtlamış ve çok değerli eserler vermiştir.

* Ele Alınan Devletlerin Yaşadığı Dönemde Genel Durumları
Bahsi geçen bu üç Türk-İslam devletinin yaşadığı dönem genel olarak mücadelelerin, yükseliş ve gerilemelerin, İslam dünyasının coğrafi olarak genişlediği, Türklerin kitleler halinde Müslüman olduğu bir dönem diyebiliriz. Selçuklu ve Gazne devletleri kendinden önceki Türk devletlerine göre daha kozmopolit coğrafyalarda hüküm sürmüşlerdir. Buna bağlı olarak da bünyelerinde çeşitli din, etnik yapı, farklı kültür ve dil barındırmıştır. Ayrıca İslam gerek devlet kademelerinde gerekse toplumda yerini almış ve sağlamlaştırmıştır. Ancak Karahanlı devleti kurulduğu coğrafya ve sahip olduğu toplumdan dolayı ulusal bir devlet profili çizmiştir. Halkının çoğunluğunun Türk olması beraberinde kültür, dil, edebiyat gibi birbirini tamamlayan unsurların bütünleşik bir süreçte gelişmesine neden olmuştur. Elbette İslam dinin kabul edilmesi toplumun yaşayış, kültür ve belli oranda dili üzerinde etkili olmuştur. Bu bağlamda ana unsurları Türk olan Karahanlı devleti daha ulusal bir çizgide olduğu için yaklaşık dört yüz sene hüküm sürmüştür. Ancak diğer devletler her açıdan kozmopolit bir yapıda oldukları için daha kısa ömürlü olmuştur.

*Daha da Öze İnersek
*Büyük Selçuklu Devleti
Büyük Selçuklu Devleti ilk olarak kurulduğu coğrafya ve kurucu unsurları Türklerden müteşekkirdi. Hatta ilerleyişleri de yine Oğuz Türklerinin yardımı ve desteği ile olmuştur. Ancak genişleme sahası katlandıkça bünyesindeki halklar çeşitlenmiş ve farklı diller, kültürler zuhur etmiştir. Dolayısıyla hükmettiği halk ve halkın dili olan Farsça ön plana çıkmıştır. Bu olaya biz ne kadar milliyetçi bir gözden baksak da belli oranda bu durum beklenmelidir. Çünkü yönettiğiniz halkı kendi dili ile yönetmez iseniz ileride büyük sorunlarla karşı karşıya kalmanız muhtemeldir. Ancak bu kurucu unsurları unutmak, bir tarafa atmak anlamına gelmez. Selçuklu, İran içlerine ilerlediği zaman İslam dini ve Fars kültürü ile iyiden iyiye hemhal olmuştur. Elbette bu da kültür etkileşimini beraberinde getirmiştir. Zamanla İslam, Fars hocaların nezaretinde öğrenilip Türkler arasında yayılmış ve temelleri sağlamlaştırılmıştır. Buna bağlı olarak Fars kültürü Türkler arasında yayılmış ve bilhassa saray çevresinde iyice benimsenmiştir. Farsça resmi dil olmuştur. Türkçe ise halk ve askerler arasında konuşulan bir dil haline gelmiştir. Dolayısıyla Selçuklu devrinden günümüze neredeyse hiç Türkçe eser kalmamıştır diyebiliriz. Ayrıca Türkçenin arka plana düşmesi, Türklerin kurucu olmasına rağmen kendilerine sırt çevrilmesi; Oğuz Türklerinin yönetime karşı isyan etme nedenlerinden biri olmasına sebep olmuştur. Sonuçta da devlet çok yaşayamamış ve yıkılmıştır.
Bu durumda doğrudan devletin yıkılmasını Türkçenin durumuna bağlamak elbette doğru değildir. Ancak yıkılma sebeplerinden biri olduğunu bilmek elzemdir.

*Gazne Devleti
Bu devletin durumu biraz daha karışıktır. Çünkü devletin kurulduğu coğrafya tabiri caizse bataklığın ortasıdır. Bir devletin orada var olması hassas dengelere bağlıdır. Devletin yönetici kısmı çoğunlukla Türklerden oluştuğu için sarayda Türkçe çok yaygın olduğu sanılmaktadır. Keza orduda da Türkçe ilk başlarda yaygındı ancak daha sonraki girift yapıdan dolayı askerler arasında Türk soylu olanların nüfusu azalmıştır. Gazneliler de Selçuklular gibi Farsçayı resmi dil olarak benimsemişlerdir. Ancak bünyesindeki halk kendi dillerini konuşmaya, kültürlerini yaşamaya devam etmiştir. Türkçe ise daha sınırlı alanda konuşulmuştur. Elbette bu durumun en büyük sebebi yönetilen halkın farklı milletlerden bir araya gelmesidir. Farklı milletler bünyesinde farklı dil, din ve kültürler barındırırlar. Bu denli kozmopolit devletlerin ömrü kısa olur. Nitekim Gazne hükümranlığı kısa soluklu olmuştur.

*Karahanlı Devleti
Karahanlılar kuruldukları muhit ve kurucuları bakımından diğer iki devlete göre farklı bir konumdadır. Ayrıca Türkçenin tarihi gelişimi açısından da önemli bir yere sahiptir. Öncelikle Karahanlı Devletinin kurucuları, kültürü, dili bakımından Türk unsurlarından meydana gelmektedir. Bu bağlamda da Türkçenin hem gelişmesini hem de zengin eserler vermesini beklemek olağandır. Bünyesindeki çoğunluğun Türk boylarından oluşması her açıdan ulusal bütünlük, ulusal devlet anlayışının gelişmesini sağlamıştır. Dolayısıyla ulusal devletler diline, kültürüne çok önem vermektedir. Bu unsurlar devleti ve milleti ayakta tutan mihenk taşlarındandır. Bu durumda da devletin daha uzun süreli olması kaçınılmazdır. Sonuçta Karahanlı Devleti diğer Türk devletlerine göre hem daha uzun yaşamış hem de Türkçenin gelişimine katkı sağlamıştır.

*Sonuç
Türkçenin kaderini belirleyen Türk devletlerinin sınırları olmuştur. Kurulan veya yayılan memleketlerin sosyal-ekonomik yapıları Türkçenin kabul edilebilirlik durumunu ya yüceltmiş ya da alçaltmıştır. İran içlerine yayılan Selçuklular zamanla Farsçayı benimseyip Türkçeyi geri plana atmıştır. Elbette bu durumda coğrafya ve o coğrafyada yaşayan halklar etkili olmuştur. Keza Gaznelilerde de aynı durum mevcuttur. Bünyelerindeki farklı diller Türkçenin geri plana atılmasına sebep olmuştur. Ancak Karahanlılar için durum daha farklıdır. Devletin unsurları ve coğrafyası Türklerden oluşması hem Türkçenin varlığı için hem de devletin uzun süre yaşamasında etkili olmuştur.
Son olarak Türkçenin kaderi coğrafya ile doğrudan bağlantılıdır diyebiliriz. Bu duruma istinaden “ Coğrafya kaderdir” sözünü hatırlatmayı yerinde buldum.

İZLENİMCİ (ÖZNEL) ELEŞTİRİ İLE BİLİMSEL – NESNEL ELEŞTİRİNİN AYRILDIĞI HUSULARI ANLATAN BİR YAZI.


Öncelikle birbirinden farklı iki eleştiri türünü tanıyalım. Öznel yani izlenimci eleştiri kısaca: Bir eleştirmenin tamamen kendi bakış açısıyla bir edebi eseri incelemesi, eleştirmesidir, diyebiliriz. Nesnel yahut bilimsel eleştiri ise: Bir eleştirmenin herhangi bir edebi yapıtı bilimsel olarak, taraflı olmayacak bir şekilde veyahut bilimsel taraflılıkla olacak şekilde incelemesi, eleştirmesi diyebiliriz. Bu kısa girişten sonra asıl konumuza yani iki eleştiri türünün ayrıldığı noktaları, eleştirmenlerin yöntemleri, görüşleri üzerinden anlatmak yerinde olacaktır. Öncelikle Türk edebiyatının önemli isimlerinden olan Nurullah Ataç’ın izlenimciliğine bakarsak şunları görürüz. Nurullah Ataç, bir eseri ele alırken oldukça rahat ve taraflı davranır. Bu eseri beğenme standartlarını kendi zevkine göre belirler. Eseri eleştirirken kullandığı dil ise kendine has ve eseri beğenip beğenmemesine göre değişir. Görüldüğü üzere Ataç oldukça rahat bir şekilde eleştirisini yapabiliyor. Fakat bu rahatlık ve nesnellikten uzak eleştiri tarzı bilimsel – nesnel eleştirmenler için kabul edilemeyecek bir durum olabiliyor. Şimdi birde nesnel – akademisyen bir eleştirmen olan Mehmet Kaplan üzerinden bilimsel- nesnel eleştiriyi görelim ve iki eleştiri türünün ayrıldığı hususlara bakalım. Tanpınar’ın öğrencisi olan Kaplan akademisyen olması dolayısıyla bir edebi eseri incelerken bilimselliğe tabiri caizse sıkı sıkı bağlı kalmaya çalışmıştır, diyebiliriz. Kaplan bir edebi eseri incelerken, aynı sanatçıya ait başka eserler ile incelediği eser arasında bağlantı kurmaya çalışarak, karşılaştırma yaparak eseri daha iyi anlamaya çalışır. Bu çalışmayı yaparken objektif olmaya gayret eder. Kaplan eseri incelerken teorikten ziyade uygulamalı olarak ele almayı tercih ediyor. Ayrıca savunduğu bir şeyi kanıtlıyor. Bu durumda bir tezi varsa uygulamalı olarak gösterip kanıtlamış oluyor. Ataç ve Kaplan’ın iki farklı eleştiri türünü nasıl temsil ettiğini görmüş olduk. Sonuç olarak izlenimci eleştiri öznel, bilimsel metotlar olmadan eleştirmenin kendi zevki bağlamında eseri ele almasıdır diyebiliriz. Bunu Nurullah Ataç’ın eleştiri tarzında görmek mümkündür. Fakat Kaplan’ın eleştiri tarzı yani bilimsel –nesnel eleştiri ise bambaşka bir yerde. Çünkü nesnel eleştiri öznel olamaz! Nesnel eleştiri eseri incelerken objektiftir. Eseri bilimsel yöntemlere göre ele alır ve bu bağlamda meydana gelen inceleme tarafsız ve bilimsel bir argüman olur.

ELE ALINAN EDİP KEÇEÇİZADE İZZET MOLLA



Kısa ve öz bir biçimde İzzet Molla’yı ele alalım. İzzet Molla 1786’da İstanbul’da doğdu. Babası, devlette görevli bir memurdur. Edibimiz iyi bir eğitim aldı. İzzet Molla ilk görevini 12 yaşında başladı. Ancak ilk resmi görevini Bursa müfettişliğidir. Mevlevi olan Hâlet efendi ile tanıştı ve kısa sürede çevresi genişledi, kısa sürede itibarı arttı. Bir zaman medrese müderrisliği yaptı. Galata kadılığına kadar yükseldi. Yunan isyanında çıkan tatsız olaylardan sonra Konya’ya daha sonra Edirne Keşan’a sürgün edildi. Keşan’da meşhur “Mihnet Keşan” mesnevisini yazdı. Daha sonra affedildi ve İstanbul’a tekrar döndü. Rus savaşına karşı muhalif olduğu için padişah 2.Mahmut tarafından idamına ferman çıkarıldı. Ancak araya giren üst düzey devlet adamları sayesinde Sivas’a sürgüne ( kalebentlik) gönderildi. 1829’da Sivas’ta öldü. ( Şentürk, Kartal 2018, 684-86)

Edebi kişiliği ve eserleri: Klasik edebiyatın son üstatlarından kabul edilmekte. Gazel yazmada ustadır diyebiliriz. Mahallileşme akımını devam ettirse de çok başarılı olamadığı kabul edilir. Yaşadığı hayattan mı bilinmez; şiirlerinde karamsarlık havasının sezildiği düşünülmektedir. Ancak yapılan çalışmalara bakıldığında son şiirlerinde, yaşının verdiği olgunlukla hikemi tarza kaydığı sonucu ortaya konmaktadır. Ayrıca şiirlerinde konuşma dilini ve folklorik unsurları kullanıyor ve yaşanılan hayattan aktardığı olayları sade bir şekilde aktarmış ayrıca halk söyleyişlerine yer vererek anlatımı canlı tutmaya çalışmıştır.

Eserleri: 1. Devhatü’l-mehâmid fî-tercemeti’l-vâlid (1811). 2. Gülşen-i Aşk: Şeyh Galip’in mesnevisine benzer. 3. Mihnet-Keşân: Sergüzeştname türünde önemli ( içerik ve kullandığı teknik açıdan). 4. Bahâr-ı Efkâr. 5. Hazân-ı Âsâr. 6. Nâz u Niyâz.



KAYNAKLAR

-ŞENTÜRK Ahmet Atilla, KARTAL Ahmet, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul 2018.

-KORKMAZ Ramazan, Keçecizade İzzet Molla ( Hayatı- Sanatı- Edebî Kişiliği), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c: 10 /s:1 (2000), s. (93-117).

-İslam Ansiklopedisi, Türk Diyanet Vakfı, http://www.islamansiklopedisi.org.tr, (ER: 27.6.2021)

-Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ahmet Yesevi Üniversitesi, http://www.teis.edu.tr, (ER: 27.6.2021)