ÇALIKUŞU ROMANI

ÇALIKUŞU ROMANI

ÇALIKUŞU ROMANIN ÖZELLİKLERİ:



Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında yazılmış romandır.

Ağırlıklı olarak Anadolu da geçen roman olmasıyla birlikte arka planda Osmanlı’nın son yıllarını anlatan bir romandır.

Kitabın son kısmı hariç ki bu bölüm dışarıdan bir gözlemcinin anlattıklarıdır, romanın ana kahramanı Feride’nin hatıra defteri şeklinde yazılmıştır.

Eser Cumhuriyet öncesi ve sonrası ilk yılların sosyal hayatını ele alması bakımından da önem taşımaktadır.

Romanın final yılları Kurtuluş savaşı yıllarına denk gelmesine rağmen roman, savaş döneminin yansımalarını özellikle es geçen bir tutumla yazılmıştır.

Savaşın getirdiği siyasi, ekonomik, sosyal hatta düşünsel değişimler romanda yer almamış, romancı (yazar) sevecen, sıcak, içten ve yalın bir yaklaşımla bireylerin aşk ve toplumsal yaşamda düştükleri ikilemler sosyal yapıdan kaynaklanan çatışmalar karşısındaki serüvenleri ile dile getirmeyi tercih etmiştir.

Çağına göre iyi bir eğitim almış olan, modern düşünen, davranan buna rağmen Türk kızı kimliğini ve özelliğini yitirtmeyen Feride’nin toplumun genel eğilimleri ile çatışması romanın hareket noktasıdır.

Tolumun kanıları, yargıları, tutum ve davranışları ile çelişen afacan ruhlu Feride’nin masum aşk macerası ve geri kalmış toplumsal yapı içinde tutunma mücadelesi eserin temasını oluşturur.

Çalıkuşu, duygusal bir olayı anlatmakla birlikte dönemin toplumsal sorunlarının eleştirel olarak da ortaya koymaktadır.

Çalıkuşu, Türkiye’de yeni ve modern bir dönemin başlamasını özendiren bir roman kabul edilmektedir.

Roman, anlatım yönünden iki farklı teknikle yazılmıştır.

Bu anlamda final bölümüne kadar romandaki anlatıcı Feride’nin kendisi ve günlüğüdür.

Bu yönüyle final bölümüne kadar roman günlük tekniğinin yerine, gözlemci anlatıcı devreye girerek final bölümü verilmiş olur.

Çalıkuşu beş bölümden meydana gelmiştir. İlk dört kısım Feride’nin hatıra defteri, son bölüm ise romanın finaldir.



ROMANDA YER:

Roman, İstanbul, Tekirdağ, İzmir, Zeyniler ve ismi verilmeyen diğer birkaç Anadolu köyleri ve Çannakkale’dir.



ROMANDA ZAMAN:

Roman, Cumhuriyet öncesi yıllarında Kurtuluş savaşı başladığı yıllardaki Osmanlı topraklarında geçmekte, Cumhuriyet sonrasına da uzamaktadır.



ROMANIN KONUSU: Çalıkuşu romanında Feride’nin yaramazlıkları gençlik döneminde teyzesinin oğlu Kâmran’ı kıskanması, yaşadığı bu duyguların aşk olduğunu anlaması ve Kâmranla nişanlandıktan sonra İstanbul’u terk edip Anadolu’nun ücra köşelerinde çektiği maddi ve manevi sıkıntılardır.

Bu roman bir yandan Feride ile Kâmran arasındaki aşk diğer yandan Anadolu insanlarının sefaleti, geri kalmışlığı, dar düşünceleri ve cehaleti karşısında tutunmaya çalışan aydınların çatışmaları eserin başlıca temalarından biridir. Ayrıca yazar o dönem Türkiye’sinde eğtim-öğretim kurumlarındaki aksaklıkları, yetersizlikleri, bürokrasiyle ilgili çarpıklıkları da tüm çıplaklığıyla aktarmak istemiştir.

Romanda eğitim öğretimde gerilik ve imkânsızlıklar, bürokrasideki çarpıklıklar, çıkar çarkları düzenbazlıklar, insanlardaki taasup ve çok eşli olmaya meyyal tutumlarından kaynaklanan geleneksel ama çağdaşı yaklaşımlar ve bakış açıları “Yaşlı insanların genç kızları kuma olarak istemeleri, yaşlı adamların genç güzel ve aydın genç kızları elde etmeye kalkışmalarının toplum tarafından yadırganmaması, Anadolu’daki halkın yoksulluğu ve geri kalmışlığı romandaki başlıca sosyal temalardır.

Romanda sevgi, “merhamet”, “acıma”, “şefkat” duyguları da başlıca temalardır. Feride, soğuk bir kış gecesinde, kapısına donmuş bir hâlde gelen Munise’ye acır, onu bir anne şefkatiyle kucaklayıp evlat edinir. Doktor Hayrullah Bey, gönlü yaralı Çalıkuşu’nu Anadolu’nun ücra bir köşesinde görünce ona acır. Onun mutlu olması için elinden geleni yapar. Feride’yi kız yerine koyar, baba şefkatiyle sever. “Ölüm” ve “ayrılık” temalarının da etkisi büyüktür. Kader, âdeta Feride’yi yalnız bırakmak için onun sevdiklerini teker teker elinden alır.

Çalıkuşu romanının en önemli teması, Feride ile Kâmran arasında yaşanan “aşk” tır. Roman kahramanı olan Feride, Kâmran karşısında hırçınlaşıp ondan nefret ettiğini söylese de yaşadığı yıllar boyunca Kâmranı hep sevmiştir”.





ROMANIN KAHRAMAN VE TİPLERİ:

FERİDE: Ela gözlü, çok kişinin hayran olduğu güzellikte, hareketli, sevimli ve idealist bir genç kızdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın cehaletiyle savaşan aydın Türk kızını temsil etmektedir.

Duygusal, iyi eğitimli, hareketli, bir genç kızdır, annesini kaybetmiş, teyzesinin yanında yaşamaya başlamıştır. Yerinde duramadığı daldan dala atladığı için ona “Çalıkuşu “ denmiş bu lakap ona miras kalmıştır. Feride, Cumhuriyet Türkiye’sinde esas olacak yeni bir kız tipidir. Feride, çocukluğundan beri kendini ezdirmeyen, haklarını savunabilen, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen, kültürlü, dışa dönük bir kızdır.



KÂMRAN: Sarışın, kıvırcık saçlı, mavi gözlü, nazik ve kibar bir genç. Eserde Feride’nin sevdiği delikanlı olarak karşımıza çıkar. Genç, yakışıklı ve kibar biridir. Feride’yle nişanlı olmasına rağmen Avrupa’da Münevver adında bir kadınla ilişki yaşar. Fakat bu ilişkiyi Feride’den saklar. Evlenmelerine üç gün kala Feride, bu ilişkiyi öğrenir ve kendisine yapılan bu ihaneti affetmez.



MÜNEVVER: Kâmran’ın Feride ile nişanlıyken Avrupa’da tanışıp ilişki yaşadığı kadındır. Feride’nin yaşamını altüst ederek ona beş yıllık gurbetlik çektiren rakip kadın tiplemesidir.





NERİMAN: Feride’nin teyzesinin köşküne gelip giden misafirlerden biridir. Bir sene evvel kocasını kaybetmiş, haincesine güzel, giyinmesini bilen süslü dul bir kadındır. Kâmranla yan yana olduğu sırada Feride görmüş ve Kâmrana aşık olduğunu anlamıştır.



DOKTOR HAYRULLAH: Mavi gözlü, şirin bir çehreye sahip, iri yapılı, iyi kalpli ihtiyar bir askeri doktordur. Feride’yi dedikodulardan koruyan bir kalkan görevi görür ve onunla sahte bir evlilik yapar. Romanda babacanlığın sevginin, şefkatin ve yardımseverliğin timsali olarak karşımıza çıkar.



MUNİSE: Sarışın, beyaz tenli, iyi kalpli çok saf ve temiz bir köylü kızı. Romanda Feride’nin sahip çıktığı bir kız olarak önemli bir yer almıştır. Anadolu halkının cehaletini, temiz kalpliliğinin yoksulluğunun ve kimsesizliğinin timsalidir.



HATİCE HANIM: Zeyniler köyünde çocukları okutan, okulun temizlik işleriyle ilgilenen yarı öğretmen yarı hademe durumundaki yaşlı bir kadındır. Çocuklara dayak atar, dayakla uslanmayanları tabuta benzeyen bir dolabın içine koyar, “Ölüm, teneşir, kabir, zebani, cehennem” gibi korkunç kelimelerle dolu ilahiler öğretir. Anadolu’daki yarı aydın ve cehaletin timsali olarak karşımıza çıkar.



NİZAMETTİN BEY: Feride’nin babası, süvari binbaşısıdır. Güzide Hanımla evlendikten sonra İstanbul’dan ayrılmış, bir daha da dönememiştir; Diyarbakır’dan Musul’a, oradan Hanıkın’a, Kerbela’ya sürekli tayin olmaktadır.



MÜJGAN: Feride ve Kâmran’ın yakın dostları, sırdaşları ve aynı zamanda Feride’nin teyzekızıdır. Feride’den üç yaş büyüktür. Feride’nin akraba çocukları arasında en çok sevdiği, sırrını paylaştığı, dertleştiği kişi Müjgân’dır. Feride’nin çılgın ve yaramaz olmasına karşın Müjgân o kadar olgun ve ağırbaşlıdır.



HAFIZ KURBAN EFENDİ: Feride’nin Ç…’de iken oturduğu eve bitişik komşusudur. Cahil, gözü dışarıda olan, karısına değer vermeyen, ahlâksız bir adamdır. Hafız Kurban Efendi, karısını evlilik teklifini bildirmek üzere Feride’ye gönderir. Feride, bu teklifi kabul etmez.



REŞİT BEY: İzmir’de Maarif Müdürü’nün odasında Feride’ye “Fındıkkurdu” diye laf atan, yaşlı, zengin bir adamdır. Feride’yi kızlarına Fransızca dersi vermek üzere köşküne getirir.



İHSAN BEY: Ç…’de “Gülbeşeker” olarak tanınan Feride’yi görebilmek için amele kılığına girip okulun yanındaki bahçede çalışan bir askerdir. İhsan Bey, çok zengin olan amcası Abdürrahim paşa’nın konağında sütannesi aracılığıyla Feride’ye evlenme teklifinde bulunur. Yakınına düşen bir bomba, yüzünün yarısını feci bir şekilde yakmış ve bu yara yüzünü korkunç derecede çirkinleştirmiştir. Yaralı olarak Feride, Kâmran’dan nefret ettiğini ispatlamak amacıyla İhsan’a evlenme teklifi yapar. İhsan bu teklif karşısında çok mutlu olur, fakat bu teklifin sevgiden değil de acıma ve merhametten kaynaklandığını bildiği için oradan uzaklaşır.











ROMANIN ÖZETİ

Birinci Bölüm: Roman Feride’nin çocukluk yıllarında Mısır, Suriye ve Ortadoğu henüz Osmanlı sınırları içinde olduğu bir zamanda başlar. Feride’nin babası Nizamettin adında bir süvari binbaşısıdır. Askeri görevleri dolayısıyla sürekli yer değiştirmektedir. Feride’nin annesi ile evlendiğinde babası Diyarbakır’a göreve gönderilmiştir. Diyarbakır, Musul, Bağdat ve Kerbela’ya geçerek sürekli yer değiştirmekte gittiği yerde iki sene üst üste kalamamaktadır. Roman Feride ve ailesi Musul’dayken hareket kazanır. Feride üç yaşına girmeden babası annesi ve Feride’yi Musul’da bir köye göndermiştir. Feride’nin annesi Güzide hasta bir kadındır ve Feride ile ilginememektedir. Bu yüzden Feride’yi Fatma adında bir Arap kadın dadılık yapmaya başlamıştır.

Fakat dadısı Fatma, Feride dört yaşındayken evlenip gidecek Feride bu olaya çok üzülüp günlerce ağlayacaktır. Feride ile babasının sakat bir süvari neferi ilgilenmeye başlayacaktır. Annesi iyice kötü olmuştur. Bu arada üç yaşına kadar Musul’da yaşamış olan Feride buradaki kuraklıktan dolayı ailesi ile birlikte Kerbela’ya göçmüştür. Babası, annesinin ölmeden önce ailesini görmesi için Feride ile annesini İstanbul’a yollar. Fakat İstanbul’a yetişmeden Feride’nin annesi Beyrut’ta vefat eder.



Babası Feride’yi neferi Hüseyin ile İstanbul’a ve Feride’nin İstanbul’daki teyzesi ve büyükannesinin yanına yollar. Feride, teyzesinin yanına İstanbul’a gelir. İstanbul’da yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür. Sadece Besime teyzesinin oğlu olan Kâmran’a karşı çekingendir. Kâmran yaşça Feride’den büyük, uslu ve ağırbaşlı efendi birisidir. Feride dokuz yaşındayken bu defa da büyükannesini kaybeder. Büyükannesi vefat ettiğinde babası da tesadüfen İstanbul’dadır. Babasını bu defa Trablus’tan Arnavutluk’a yollamışlardır. Babası onu bir Fransız yatılı okulu olan Sör Mektebi’ne gönderir. Feride bu okulda on sene okuyacaktır. Yaramazlıklarını okulda da devam eden Feride arkadaşlarından ayrı ve tek başına oturtulmaktadır.



Feride bir çok kişinin cesaret edemeyeceği işlerde yapmakta, ağaca tırmanıp ve daldan dala atlamaktadır. Bunu gören muallim ona “Bu kız insan değil ÇALIKUŞU” diye bağırır ve o günden sonra Feride’nin adı” ÇALIKUŞU” olarak kalmıştır. Feride okul yıllarındayken babasını kaybetmiş teyzesi dışında tamamen kimsesiz kalmıştır.



Yaz tatillerini Besime teyzesinin Kozyatağı’ndaki köşkünde geçirmektedir. Besime teyzesinin iki çocuğu vardır. Büyük olanının adı Kâmran küçük kız kardeşi ise Nevmiye’dir. Çalıkuşu akraba çocuklarıyla pek geçinmemekte hepsini yıldırmaktadır. Fakat teyzesinin oğlu Kâmran’a karşı he zaman bir çekimserlik duymaktadır. Kâmran’a kötülük yapmak istemekte gizli gizli ayağına taş atıp, gözüne kum serpmektedir. Bu yaramazlıklarına karşın Kâmran çok fazla sinirlenip kızmamaktadır.



Bir yaz tatilinde Feride ağaca tırmanmış Neriman adında yirmi beş yaşında bir dul kadının konuşmasını duymuştur. Neriman Kâmran’ı etkilemek ve elde etmek istemektedir. Çalıkuşu bir akşam kiraz yemek için ağaca çıktığında Neriman ve Kâmran’ı bahçede öpüşürken görmüş ve dayanamayarak gülmüş, Neriman kaçmış ve Kâmran Feride ile konuşmuştur. Feride bu olaydan kimseye bahsetmeyeceğine dair Kâmran ve Neriman’a söz verir. Bu hadise ile Feride’nin da Kâmran’a ilgi duymasına yol açacaktır. Bu günden sonra Kâmran Feride’den korkmaya başlar ve bu olayı kimseye anlatmaması için, Neriman ve Kâmran Feride’ye düzenli aralıklarla hediyeler göndermeye başlar.



Okuldaki kızlar yaz tatilinde yaşadıkları aşkları birbirlerine anlatmaktadır. Feride’nin Mişel adında aşk düşkünü bir arkadaşı vardır. Feride’de, kendini aşk yaşamayacak kadar saf ve aptal olarak düşünmemeleri için bir aşk hikâyesi uydurur. Kâmran ile Neriman arasında yaşanan o sahneyi kendisi varmış gibi anlatır. Mişel bu hikayeye inanmıştır. O günden sonra kızların Çalıkuşu hakkındaki düşünceleri değişmiştir. Kâmran’ın sık sık mektebe uğrayıp, ağaçta gördüklerini kimseye anlatmaması için Feride’nin çok sevdiği fondan şekerleri getirmektedir. Bu olaylar okuldaki kızlara, Feride’nin bu hikâyesinin yalan olmadığına dair bir kanıt olmaktadır.

Diğer yaz Feride Tekirdağ’daki teyzesine gitmiş. Teyzesinin kızı ve kendinden birkaç yaş büyük olan Müjgân ile çok iyi dost ve sırdaş olmuşlardır… Çalıkuşu Kâmran ile kurduğu aşk hikâyesini Müjgan ablasına da anlatır. Müjgân, Feride’nin Kâmran’ı sevdiğini anlar ve her zaman Feride’nin ağzından Kâmranla ilgili laf almaya çalışır. Birkaç hafta sonra Kâmran da Tekirdağ’a teyzesine gelir. Bir gün Müjgan ile Kâmran konuşmaya başlar. Çalıkuşu Kâmran’ı sevdiğini reddetmiştir. Müjgan Feride’nin yalan hikâyesini Kâmran’a anlatır. Bunu uzaktan gören Feride bir şeyler hissetmiş gibi oradan kaçmaya başlamıştır.

Feride Müjgân ablasının tahmin ettiği gibi Kâmran’ı çok seviyor, fakat nedense Kâmran’a karşı çok çekingen davranıyor, onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve doğru düzgün konuşmuyor, Kâmran’dan kaçıyordu.



Bir gün Feride komşu çocuklarını salıncakta sallamaktadır. Kâmran kendisini de sallamasını ister. Feride önce tereddüt etmiş ama Kâmranı da sallamaya başlamıştır. Kâmran sallanırken ip kopmuş ve yere düşmüştür. Ayağa kalktıklarında Kâmran her şeyi öğrendiğini söyler ve Feride’ye evlenme teklif eder. Bu olaydan sonra Feride ile Kâmran nişanlanırlar.



Kâmran’ın sık sık Feride’nin okuluna uğramasının, yazın Tekirdağ’a gelmesinin nedeni Feride’yi sevmiş olmasıdır. Fakat Kâmran’ın İspanya’daki amcası Kâmranı yanına sefaret kâtibi olarak çağırır. Feride ile bunu konuşurlar ve Kâmran Avrupa’ya gider. Dört yıl sonra Kâmran dönecek, Feride’de mezun olacak ve evleneceklerdir. Bu memuriyet dört sene olmasına rağmen ikisi için de çabuk geçer. Fakat düğüne üç gün kala hiç beklenmedik bir olay olur. Feride bahçede dolaşırken kapının önünde siyah çarşaflı bir kadın görür ve o kadın Feride’ye Kâmran’ın Avrupa’da Münevver adında bir sevgilisinin olduğunu söyler. Yanında Kâmran’ın yazdığı bir mektubu getirir ve okur. Mektubun bir bölümünde Kâmran “sarıçiçeğim” diye hitap etmektedir. O gece Feride teyzesine ve Kâmran’a da şu notu yazarak ayrılır: “Kâmran Beyefendi.”Sarı Çiçek” romanını baştan başa öğrendik. Bir daha ölünceye kadar birbirimizi görmek yok. Senden nefret ediyorum” Feride derhal evi terk eder ve kendi hayatını kurmak ve yaşamak için Anadolu’ya gitmeye karar verir.



İkinci B ölüm: Bu olaydan sonra Feride’nin Anadolu macerası başlar. Maarif Nezareti’ne gitmeden önce Gülmisal Kalfa adındaki eski bir kalfalarının evinde kalır. Gülmisal Kalfa Feride’ye biraz para verir. Feride ertesi gün Maarif Nezareti’ne gider. Bursa’nın merkez rüştiyesinde Coğrafya ve Resim muallimliğine tayin edilir. Feride Bursa’ya gittiğinde bir başkasının daha aynı göreve atandığını görür. Bu görev Feride’ye çıkartılmıştır. Fakat Feride müdürün ısrarı ve diğer öğretmenin ağlayışları ile hazırlanan tuzağa düşmüştür. Böylece Bursa’nın yakınında Zeyniler Köyünde muallimliğe başlamıştır. Müdürün Feride’yi kandırmak için öve öve bitiremediği Zeyniler Köyü daha doğru dürüst yolu bile olmayan hatta okulu bile ahırdan bozma bir yerdir.



Feride’nin gittiği köyde insanlar mezarlıkla ve ölümle iç içe yaşamaktadır. Çocukların oynadığı oyunlar, söyledikleri şarkılar bile tabutlar, cesetler ve ölümle ilgilidir. Okul eski bir ahırdır. Köylüler on bir yaşından büyük erkek çocuklarını yetişkin bir erkekten sayıp başka bir köye göndermektedir. Çünkü erkek ile kızların birlikte okumalarının sakıncalı olduğuna inanmaktadırlar. Feride bu köyde insanlara yardım edip onları ve çocuklarını eğitmeye onları hayata kazandırmaya çalışmaktadır.

İlk günden beri Munise adında beyaz tenli sarışın, üvey annesi olan gerçek ve annesi bir jandarma ile kaçtığı için kötü kadın olarak bilinen ve bu yüzden dışlanan bir öğrencisini çok sevmeye başlamıştır. Bu kız sürekli hırpalanıp, dayak yemek üzereyken evden kaçar ve iki gün kayıp olur. Herkes öldüğünü düşünürken Munise Feride’nin evine sığınır ve onun yanında bir gece kalır. Bu olaya çok üzülen Feride evine sığınır ve onun yanında bir gece kalır. Bu olaya çok üzülen Feride bu kızı evlat edinir. Bir gece köyde Jandarma ile eşkıya arasında çatışma olur yaralı bir Jandarma köyün misafir odasına getirilir. Hayrullah adında bir askeri Doktor, Feride’yi çağırır, hastaya bakmasını ister. Feride bu doktora çok ısınır, dost olurlar. Bir gün köye bir müfettiş gelir ve okullarını ziyaret eder. Bu ahırdan bozma okulu müfettiş gördüğünde bu okulda ders yapılmayacağını söyler ve okulu kapatmaya karar verir. Feride’ye ise onu başka bir okula tayin edeceğini söyler.



Feride Munise’yi ve hediye aldıkları bir keçi yavrusunu da alarak Bursa’ya döner. Hacı Kalfa’nın yardımıyla güzel bir ev tutar. Feride, Maarif müdürünün yanına gittiğinde müdür ona açıkta yer olmadığını söyler. Ama müdürün odasında eski bir arkadaşını görüp, onunla Fransızca konuşmaya başlayınca bu olay sayesinde Bursa Darülmuallimatında çalışmaya başlar.



Feride çok güzel olduğundan başından bir çok olay geçer. Feride’ye burada “İpekböceği” ismi takılır, güzelliği ile dillere düşer. Okuldaki günleri çok iyi geçmektedir, fakat okulda çok sevdiği ve kendisine çok yakın hissetiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride’ye aşık olmuştur. Üstelik bunu Ferie’den başka herkes bilmektedir. Bir gün bunu bir arkadaşı Feride’ye söyleyince Feride çok utanır ve Artık insan çıkamaz olur. Çünkü Şeyh Yusuf hastalanmıştır. Herkes Feride’ye suçluymuş gibi bakmaya başlamıştır. Okunun müdiresi dayanamayıp Feride’nin gitmesini ister. Maarif müdürünün emriyle Çannakale Rüştiyesi’ne tayin emri çıkar. Gitmeden önce kendisine aşık olan müzik öğretmeni Yusuf Beyin ölmek üzere olduğunu ve son isteğinin Feride’yi görmek olduğunu öğrenir ve son nefesinde Yusuf’a org çalar. Giderken Zeyniler’den aldıkları keçiyi Hacı Kalfa’ya bırakmak zorunda kalırlar ve Munise üzülmesin diye altı tane kuş satın alır. Feride buradan Çannakale’ye tayin edilir.











Üçüncü Bölüm: Feride, Munise’yi de alarak Çanakkale’ye yerleşir. Çanakkale’de de Feride’nin güzelliği başına bela olur ona “Gülbeşeker” ismini takarlar. İlçedeki tüm delikanlılar ondan bahsetmektedir. O çevrenin en zengin ailesinin kızlarının öğretmenliğini yapan Feride, kızın da isteğiyle konağa davet edilir. Fakat bu davetin sebebi başkadır. Konağın sahibi Nerime Hanımın amcası soylu bir aileden gelen binbaşı İhsan’dan evlenme teklifi alır ama Feride reddeder. Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir adamdan daha evlenme teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder. Bir süre sonra da Nazmiye adında bir arkadaşının davetini kabul eder.



Nazmiye, Feride’yi nişanlısı ve nişanlısının en yakın arkadaşı olan Burhanettin adında biri ile tanıştırır. Daha sonra yemeğe indiklerinde bütün salon Burhanettin ve Gülbeşeker diye inliyordur. Bu davet aslında Burhanettin Bey ile Feride’nin arasını yapmak için düzenlenmiştir. Feride artık sokağa çıkamaz olmuştu. Feride davet edildiği bir bağda bayılır ve gelen doktor onu tekrar Çanakkale’ye götürür. Bu olaylardan sonra Feride kendini kötü hissetmeye başlar ve Çanakkale’yi terk etmeye karar verir. Çanakkale’de de daha fazla kalamayacağını anlar ve okulun müdiresinin birkaç yakın arkadaşı ile görüşmek için İzmir’e gider.











Dördüncü Bölüm: İzmir’de işler istediği gibi gitmez. En sonunda oranın en zenginlerinden biri olan Reşit Bey’in kızlarına Fransızca dersi vermeyi kabul eder. Artık Feride ve Munise köşkte kalmaktadır. Büyük bir tesadüf eseri Reşit Bey’in kızlarının teyzesi, Kâmran’ın karısı Münevver’dir. Reşit Bey’in kızı, Kâmran’ın bir resmini gösterip onu düğün gecesi terk eden şımarık ve nankör bir kızdan bahseder. (Hâlbuki bahis edilen bu kız Feride’dir.) Bu esnalarda köşkün sahibinin oğlu Cemil Bey gece Feride’yi merdivenlerde sıkıştırır.



Feride hiçbir tepki vermez ve gerçeği de söylemez. Ama buradan da ayrılmaya karar vermiştir. Birkaç gün sonra evdeki bir hizmetçi Feride’ye karşı Reşit Bey’i över ve “seninle görücüye çıksak ne güzel olur ” cinsinden birkaç hileli söz ile Feride’yi Reşit Bey’e istediğini ima eder. Zaten gitmeye niyetli olan Çalıkuşu ben nişanlıyım ve yakında buradan ayrılıyorum der. O evden ayrılmadan önce

Kâmran’ın önceki yaz evlendiği haberini de almıştır.



Maarif Müdürlüğüne giderek yeni bir yere tayin edilmek ister. Çalıkuşu, Kuşadası’nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir ve kuş sözünü duyduğu an Çalıkuşu “Burası benim memleketim” diye kabul eder. Feride bu görevi kabul ettikten sonra, Anadolu yolculuğunda son durağı olan Kuşadası’na hareket eder.



Kuşadası’nda Okulu istediği gibi yöneten Feride burada da mutluluğu bulmuştur. Ancak Kuşadası’na gittikten bir ay sonra muharebe başlar ve okul, kumandanlığın emriyle hastaneye dönüştürülür. Feride’nin çalıştığı okulu hastane olarak kullanırlar. Çalıkuşu okulda kalan kitaplarını almak için gittiğinde Başhekim ile tanışır. Bu Başhekim Zeyniler köyünde kendisine hasta bakıcılığı yaptıran Doktor Hayrullah Bey’den başkası değildir.



Doktor Hayrullah ile birbirlerine sarılırlar, daha önce bir kez görüştükleri halde birbirlerini kırk yıllık arkadaş gibi karşılamışlardır. Doktor Hayrullah, Feride’den burada da hastabakıcılığı yapıp kendine yardım etmesini ister. Hemşireliğe başladıktan bir ay sonra Feride’nin hastası İhsan Bey olur. İhsan Bey muharebede ağır yaralanmış ve ameliyet edilmiştir. Feride hem İhsan Bey’e acıdığı hem de Kâmran’ı unutmak için, İhsan Bey’e evlenme teklifi etmiş fakat kendine acındığını anlayan İhsan Bey bu teklifi reddetmiştir. Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve Feride “ Müdire” olur. Fakat acılar burada da Feride’yi bırakmaz Munise’yi kaybeder ve şok geçirerek on yedi gün baygın yatar. Uyandığında Munise’nin mezarını ziyaret eder.

Doktor Hayrullah dinlenmesi ve kendine gelmesi için Feride’yi kendi çiftliğine götürür. Onun bu durumuna gören ve onu bir kızı gibi seven Hayrullah Bey, Feride’yi iyileşinceye kadar bekler ve onu yanına alır. Bu olaydan sonra Feride artık Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya başlar. Feride uzun süre burada kalır. Ama sevgili oldukları, beraber gezdikleri, bu da yetmeyip okuldan uzaklaşarak çiftliğe gittikleri ve orada aşk yaşadıkları dedikoduları çıkmaya başlamıştır. Bunun üzerine kötü dedikodulara son vermek için Doktor Hayrullah ile sözde bir nikah yaparak evlenirler. Hayrullah düğün hediyesi olarak çiftliği bir anaokulu haline getirir ve Feride burada 20 öğrenciyi eğitmeye başlamıştır. Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatında ilk ve tek sevdiği Kâmran’dan da ayrılmış oluyordu. Bu durumu anlayan ve ölümü yaklaşan Hayrullah Bey ölmeden önce son isteği olarak Feride’den İstanbul’a gitmesini ister ve Feride’ye Kâmran’a iletmesi için bir mektup verir. Bu mektupta Kâmran’a Feride’nin kendisine ne kadar sevdiği yazılıdır ve Hayrullah Bey, ayrıca mektubun içine bu kitabı oluşturan Feride’nin günlüğünü de koymuştur. Feride günlük defterinin son sayfalarına son kelime olarak şunları yazmıştır:



“Kâmran biz, asıl bugün birbirimizden ayrılıyoruz.

Ben, asıl bugün dul kalıyorum… Bütün olan, geçen şeylere rağmen sen yine bir parça benimdin; ben bütün ruhumla senin…”

Buradan itibaren kitapta Feride’nin günlüğünün yer aldığı bölüm bitmiştir.





Beşinci Bölüm: Feride bu son istek üzerine İstanbul’a gittiğinde Kâmran’ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar. Kâmran’da evlendiği kadını kaybetmiştir. Ayrıca Kâmran evlense bile yalnızca Feride’yi sevmiştir.

Kâmran karısını kaybettikten sonra oğlunu alıp Tekirdağ’a gitmiştir. Bir hafta sonra ise Feride de Tekirdağ’a gelir. Birbirlerine karşı bazen soğuk, bazen romantik, bazen ağabey-kardeş gibi davranırlar. Feride herkesi özlediğini ve bunun için geri döndüğünü söyler. Feride eski neşesini bulur ve herkesi yine güldürür.

Ara sıra kocasından ve kaybettiği Munise’den bahseder. Kâmran bunları duyunca kendini çok kötü hisseder. Kâmran’ın oğlu Necdet Feride’yi çok sever, hiç yanından ayrılmaz hatta Feride’ye anne diye hitap etmektedir. Bu ise Kâmran ile Feride’yi çok üzmektedir.

Feride Kuşadası’na geri dönmeden önce Müjgan’a gerçeği anlatır. Feride Tekirdağ’a dönmeden 3 ay önce kocasını kaybeder ve kocası Feride’nin tekrar dönüp ailesiyle barışmasını ve özellikle Kâmran’ı görmesini, eğer devam edemeyeceğini hissederse geri dönmesini vasiyet ettiğini ve Feride’nin onun vasiyetini yerine getirmek için geri döndüğünü söyler. Kocasından Kâmran’a mühürlü bir paketin geldiğini ve bunu ertesi gün Feride gittiğinde Müjgan’ın Kâmran’a vermesini ister ama Müjgan paketi o gece Kâmran’a verir.



Bu pakette Hayrullah’dan Kâmran’a yazılmış bir mektup ve Feride’nin Anadolu macerası boyunca yazdığı günlük çıkar. Kâmran ve Müjgan bunları birlikte okuyorlar. Mektupta Hayrullah Kâmran’dan Feride’ye sahip çıkmasını ve Feride’nin eşyaları arasında bulduğu ve kaybolduğuna Feride’yi inandırdığı bu günlüğü okumasını ister. Kâmran ve Müjgan günlüğü okuyup, her şeyi öğrenirler.



Ertesi gün Feride kendisini almaya gelecek vapuru beklerken bahçedekilerle vedalışır. Bir süre sonra Kâmran ve babası Aziz Bey gelir. Aziz Bey Feride’ye Müjgan’ın defterini Kâmran’a okuttuğunu, her şeyi öğrendiklerini, hemen kadıya gidip defteri gösterdiklerini ve hemen nikah kıyıldığını, artık kocasının Kâmran olduğunu söyler. Böylece Kâmran ile Feride evlenmiş olur ve yıllardır süren hasret sona erer

Leave a Comment